
K KONAK ROMANINDA “GÜNDELİK HAYAT”IN İZLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
İnsanlık tarihiyle var olan “gündelik hayat”, tekrar eden işlerin, alışkanlıkların oluşturduğu rutin ve sıradan bir düzendir. Sosyal bilimlerin dolaylı olarak işlediği kavram; moda, üslupsuzluk, bireysellik,yabancılaşma, kentleşme, sıradanlık, süreklilikle ilişkilidir. Bir anlamda “modernliğin arka yüzü” olarak da ele alınabilecek olan “gündelik hayat”, toplumsal alandaki büyük dönüşümlerin bireysel alana yansımalarını tespit etmek için önemlidir. “Gündelik hayat” her alanında olduğu gibi...

KÖYÜMDEN... GÖNLÜMDEN...(GÜZEL ŞEYLER...)
Geçen gün iş yerinde oturuyorum, zamanında Türk Dünyası'ndan gelip Eskişehir'de okuyan gençlerden biri aradı memleketinden. Dedikleri aşağı yukarı şöyle; "Ağabey, Eskişehir'de üniversitede birinci sınıfta okuyordum. Ankara'ya gittim. Orada okuyan, bizden bir sınıf yukarıda bir arkadaşla tanıştım. Beni Zafer Çarşısı yakınında bir baklavacıya götürüp tatlı yedirmişti. Onu hiç unutmadım.

YÛNUS”TA İMAJ OLUŞTURMA TARZI ve BAŞLICA İMAJLAR
"İmaj oluşturma tarzı"ndan kastımız -mecaz, istiare, sembol, mit vb. kavramların hepsini içine alabilecek genişlikte ve genellikte olmak üzere- "hayal sistemi"dir. Bu çalışmanın temel amacı, "Yûnus nasıl bir sistematik içinde hayâl ediyor?" sorusuna cevap aramaktır. Yûnus gibi dümdüz söylediği kabul edilen bir şairin hayalle ne işi var? diyenler de çıkabilir. Onlara, kısaca, şu örneği verebilirim: " Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim; / İnan ki: her ne demişsem görüp de söylemişim ." 1...

MODERN TÜRK ŞİİRİNDE “ÇATLAK SES” VE “MUTLAK SES”!
Konumuz açısından çok değerli bir alıntıyla başlamak istiyorum. Sezai Karakoç diyor ki: “İmrü’l-Kays’ın başkanlığını ettiği “Muaalakatü’s-seb’a” şairleri, putperest de olsalar, arkadan gelecek Mutlak Sesi sezmiş olmaktan izler taşıyorlardı.” 1 2 Onlar, “büyük şair”diler; yoksa "onların kırıntılarıyla bir ömür boyu geçinen şairlerden değil"diler... “Şair mi, şair; Mutlakın, Mutlak Hakikatin, Hayber kapısı gibi muhkem geçidine yüklenen şair... Sesleriyle, âhenkleriyle, hayallerindeki tabiat ve...

ANKARALI ARABACI İSMAİL VE MUSTAFA KEMÂL - 9
Türkler Batı Cephesinde Yunanlılarla, Güney Cephesinde Fransızlar ve Ermenilerle, Doğu Cephesinde ise yine Ermenilerle mücadele ediyorlardı. Bu ölüm kalım savaşı idi. Türkler ya insanca yaşayacaklar ya da şeref ve haysiyetleri ile öleceklerdi. Maraş, Urfa, Antep ve Pozantı halkı Fransızlara ve Ermenilere karşı destansı mücadeleler vermişlerdi. Bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ermenilerin işgali altında bulunan Doğu Anadolu'yu kurtarmak istiyordu. Bu sebeple 9 Haziran 1920'de doğu...

KERİME NADİR VE DEHŞET GECESİ
5 Şubat 1917’de İstanbul’da doğan Kerime Nadir (Azrak) 1935 yılında Saint Joseph Lisesi’ni bitirmiştir. Yazı hayatına dönemin edebiyat dergilerinde şiir ve öykü çalışmalarını yayımlayarak başlayan Nadir, sayıları kırka yaklaşan ve çoğunluğu senaryolaştırılarak filme çekilen dramatik aşk romanları yazmış ve bu özelliğiyle bir dönem Türk okurunun çok sevdiği ve eserlerini ilgiyle takip ettiği popüler bir yazar olmuştur. Öyle ki, kaleme aldığı romanlar tefrika edildiği gazetelerin tirajlarını...

DEVLETİMİZ VE MECLİSİMİZ DAİMA KUT/LU OLSUN
Atatürk'ten sonra ülkenin üzerine çöken Masonizma vebasını saymazsak Cumhuriyeti var eden Ankâ'nın toprağını o milletin "sesinde"; yâni şiirinde, "hâfızasında"; yâni şairin fikir toprağında ve coğrafyasında aramak gerekir. Yahya Kemâl Beyatlı ne yazık ki bizim gibi nesillerin ufkunda sadece bir kaç şiiri ile belirip kaybolmuş hatta kasten kaybettirtilmiş ontik bir hâfıza coğrafyasıdır.

İLİŞKİLERİMİZDEKİ GÜÇLÜK
Şartlar değişince insanların da değiştiğini hepimiz, kabul ediyoruz. Değişimin ne kadar gerekli, uyumlu, doğru, güvenilir, tutarlı … olduğu konusunda endişelerimiz de var. Bu değişimin hızlandıkça hızlandığı, hızına yetişenlerin sayısının gayet az olduğunu düşünüyorum ben şahsım adına.

NAZIM HİKMET’TE FUZULÎ “DEEEERT”
“ Ben bir Türk şairi Nazım Hikmet / ben tepeden tırnağa insan / tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...” Kendisinden bu şekilde bahseden Nazım Hikmet’in sonu hasret olan fikir kavgası 1925’te başlar. İstiklâl Mahkemesi tarafından “Komünistlik propagandası yapmak suretiyle şekl-i hükûmeti tağyir” suçlamasıyla “on beş yıl küreğe konulmaya” mahkûm edilmesi üzerine tutuklanmamak için Sovyetler Birliği’ne kaçar. 1928’de kabul edilen bir yasadan yararlanarak tekrar memleketine döner ancak...

OYSA CEMİYET HAYÂTI DENİLEN BU ÇAĞDAŞ ÇÖLDE KALBİN KALBE SECDESİYDİ AŞK… BİLEMEDİK!
Hiç sizi yaralayanı, öldürmek isteyeni, elinin çamuruna, yüzünün karasına bakmadan affettiğiniz oldu mu? Hayır mı? “Sevgiyi senden öğrendim…” diyor şarkılar… Yalan! Gerçekte bir sevgi ve aşk varsa o, dünyanın bütün çürümüşlükleri ve benliğin bütün sıvası döküldükten sonra başlayan sevgidir. Bugün insanlar bütün örselenmişliklere rağmen hâlâ sevecek bir kalp taşıyorlar mı? Belki, ama bunun da bir karşılığı yok.

İNSANIN TAŞRASI-VIII
Bir gün Bilecik Vali Yardımcısı, Aziz Dost Abdurrahman Bey, -İlgen Hocam, sana bir şey danışacağım. -Hayhay, buyurun. Vilayet merkezinde kendi başkanlığında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı olarak toplanmışlar. Toplanma nedeni ihtiyaç sahibi öğrencilere burs vermek. Tabii, konuşmuşlar, görüşmüşler, müzakere etmişler, ama kimlere burs verileceği konusunda bir türlü anlaşmaya varamamışlar. Kendisi, hiçbir ayrım gözetmeksizin başarı kriterine göre burs verilmesi taraftarı. Aralarında şimdi...

FETHEDİLECEK YENİ UFUKLAR
İstanbul'un fethi bu sene her zamankinden başka bir alay-ı vâlâ ile geçti. Pekçok sosyolojik ve siyasi faktörün katman katman üst üste binerek ortaya çıkardığı bu durum, son tahlilde, bilinmeyen fakat hayal edilen bir geçmişe imrenme şeklinde yorumlanabilir. Sığ bir bakışla, hayal etmeyi bilmekten aşağı gördüğüm sanılmasın; zira toplumsal olan hemen her şey böyledir, toplumlar rasyonel hakikatlerle değil; hayaller, hüsranlar ve rüyalarla ayakta durur ve yürürler. Filibeli Ahmed ismini duymuş...