Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet   Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Welcome to Edebi Medeniyet : Ebedi Medeniyet Powered By GSpeech
(Okuma süresi: 3 - 6 dakika)
Bunu okudun 0%

İçimizdeki umutları yeşerten haberler ardı ardına geliyor. “Dergiler acaba önemini ve etkisini kaybediyor mu?” dendiği bir zamanda yeni dergiler konuk oluyor gönül dünyamıza. Ötüken Neşriyat bünyesinde yıl:1 sayı:1 diyerek yola çıkan Söğüt dergisi, iki aylık periyotlarla çıkacak.

Söğüt, yarım kalmış bir türkünün devamı olarak çıkageldi. Bunu Nevzat Köseoğlu’nun 1968 yılında çıkan Söğüt dergisinin ön sözündeki yazısından anlamak mümkün. Söğüt bu ön sözü de sayfalarına almış.

“TÜRK ve SÖĞÜT iç içe girmiş sarmaş-dolaş olmuştur. Onu bundan, bunu ondan ayırmak adeta imkânsızdır. Türkülerimize, hayatımıza, rüyalarımıza, ruhumuza işleyen, karışan SÖĞÜT… Söyleyin dostlar, biz mecmuamıza SÖĞÜT’ten başka ne isim koyabilirdik?”

Söğüt Yeniden Çıkarken… diyerek Ahmet İyioldu da yeni Söğüt ile ilgili bir yazı kaleme almış.

“Söğüt’ün yeni halini merak ediyoruz doğrusu! İsim babası merhum Nevzat Köseoğlu başta olmak üzere Ötükencilerin gayretlerinin boşa gitmeyip menziline ulaşmasının bahtiyarlığını yaşatan yüce Rabbimize hamd ediyoruz.”



Dosya konusu Dede Korkut

Söğüt dergisinin ilk sayısının dosya konusu Dede Korkut. Dosyada yer alan yazılardan paylaşımlar yapacağım. Prof. Dr. Metin Ekinci ile yapılan söyleşiden…

“Açılış töreni sonrası yapılan ilk bilimlik oturumda üçüncü konuşmacı olarak bildirimi sunacaktım. Yeni bildiri başlığımı sunu olarak ekrana yansıttığımda salonda tam bir sessizlik hakim oldu. Yeni yazmadan bazı sayfaları ekrana yansıttığımda ise herkes telefonlarıyla fotoğraf çekmeye başladı. Bildirim bittiğinde artık tüm dünya Dede Korkut Kitabı’nın 3. Yazma nüshasından ve özellikle  ’13. Dede Korkut Boyu: SALUR KAZAN’IN YEDİ BAŞLI EJDERHAYI ÖLDÜRMESİ’ adını verdiğim anlatmadan haberdar oldu.”

Cengizhan Orakçı, “Dede Korkut’u Camekândan Kurtarmak” başlıklı yazısı ile yer alıyor dosyada.

“Batı klasiklerine verdiğimiz değer ve önemi ne yazık ki kendi klasiklerimize vermiyoruz. Hatta onları basit görüyoruz, horluyoruz. Dede Korkut’umuza da böyle bakıyoruz. Türk aydınlarının ona olan ilgisizliği de ayrıca sorgulanmalı ve cevabı alınmalıdır. Dede Korkut Türk edebiyatçısının ve aydınlarının gündemine ciddi bir gündem maddesi olarak neden hiç girmez? Aynı şekilde Türk sanatçılarının ufkuna niçin düşmez? Sinemacılar, tiyatrocular, müzikçiler, ressamlar vb. neden ve niçin oradan ilhamlar almayı hiç akıl etmezler? Bu psikoloji de mutlaka değişmelidir.”

Süleyman Çobanoğlu Ejderhayı Öldürmek Üzerine isimli yazısında Dede Korkut’un 13. Boyu’ndan hareketle düşüncelerini ilgisizlik merkezinde paylaşıyor.

“Hiçbir tatlısı entelektüeli düşünce ve söyleme özgürlüğünün üstüne abanan boğucu havadan gerçekten rahatsız olmadı; hiçbir muhafazakar, ‘Türk Bayrağı’nın miadı doldu, artık Türkiye Bayrağı olabilir’ diyen kafayı lanetlenmedi. Türk olmadığı için şükredenlerin, hiçbir zaman Anglo-amerikan mandacılığıyla bir kavgası olmadı. Çünkü her iki kafa da ejderhanın kendisi olmaya dünden razı idi.”

Necati Demir, Yeni Gelişmeler Işığında Dede Korkut Kitabı isimli yazısı ile yer alıyor dosyada.

“… Dede Korkut’un Oğuz Kağan zamanından (M.Ö.) Salur Kazan zamanına kadar (7. Yüzyıl?) hatta 11. yüzyıla kadar çok uzun zaman yaşaması, kaynaklarda farklı boylardan olduğu bilgisinin verilmesi, farklı coğrafyalarda yaşaması, şimdiye kadar dört farklı yerde mezarının bulunması, farklı görevler yapması gibi unsurlar dikkate alındığında onun bir şahıs değil, verilen bir görevin adı ( Diyanet İşleri Başkanlığı gibi) olmalıdır. Dede Korkut Kitabı olarak adlandırılan metinler ise Oğuz Kağan’dan sonra gelişen yirmi dört Oğuz boyunun bozulmuş tarihi yani Oğuzname / Oğuz Bitiği olması kuvvetli bir ihtimaldir.”

Lisana hükmetmek mümkün mü?

Berna Güney, ana diline hakim olma üzerine yazdığı yazısında elimizden kayıp giden dilimize ne kadar hükmedebildiğimize dair notlar paylaşıyor yazısında. Dilin keşfedilen bir zenginlik olduğuna dikkat çekiyor. Yeter ki bu zenginliği kaybetmeyelim.

“Ben, her bir yeni keşfettiğim sözcükte, cehaletime şaşıyorum. Nasıl yaşadım, nasıl eksik aktardım bir çok yanımı… Üzücü, acınası bir hâl alıyorum. İnanın… Ama her yeni öğrendiğim kelimeyle mensubu olduğum milletin ve onun o kulağa hoş gelen melodisiyle emsali olmayan lisanından hakkım olan payı almayı ve servetimi çoğaltmayı da çok seviyorum.”

Belki…

Necdet Subaşı okumak uzun bir yolculuğa çıkmak gibidir. İçtenlikli, huzurlu bir yolculuk hem de. Kelimeler sizi alır götürür bir huzur ülkesine. Belki de kalbinizin tam hizasına.

Belki isimli yazısı ile yer alıyor dergide Subaşı.

“İnsan gidecek bir yer arar. Her taraf işgal edilmiş, hepsine bir mim konulmuştur. Durduğumuz yer, yaşadığımız yer, yaşadığımız zemin bize zindan olmaya başlamış, yanı başınızda açılacak bir küçücük pencereye bile neredeyse tav olacak kadar zayıf bir duruma düşmüşüzdür. Bir ışık gelsin, şu etrafınızı aydınlatan ışıktan başka bir ışık, bir hava girsin içeri şu dışarıdan içerilere doluşan havadan başka bir hava… Oysa ne bir zindanda mahkûmsunuz gün sayıyorsunuzdur, ne de artık iyice geciktiğine kani olduğunuz ölüm meleğinin bir an önce kapınızı çalmasını bekleyecek kadar döşeğe çakılmış bir hasta.”

Tarihöncesi aklın köklerle birlikteliği

Söğüt’e en çok da tarih ve dil üzerine yazılar yakışmış. Bu tür yazıların her sayıda yer bulacağı muhakkak. Edebiyat dünyamızın da bu tür yazılara çok ihtiyacı var. Dil ve tarih iki önemli kavram. Hem de ihmale gelmeyecek kadar önemli.

Metin Savaş’ın Tarihöncesi Aklın Köklerle Birlikteliği yazısı da dil ve tarih bilinciyle ilgili. Dilin kökeni ve oluşumu hakkında önemli tespitler var yazıda.

“Sözcükleri nesnelerden ayırmamak olgusu bizleri her taraftan kuşatmış durumdadır. Türkler kendilerine salt mecazen bozkurt demiyorlar. Türkler doğrudan doğruya kendilerinde bozkurtluk buluyorlar. Kimileri buna kuruntu diyerek gülüp geçebilir fakat Türkler bunu efsanevi bir gerçeklik olarak özümser.”

“Zaman geçtikçe, sözcüklerle kökleri arasındaki irtibat zayıflayınca Ergenekon yurdunun nerede olduğu unutuluyor ve böylelikle de efsaneleşiyor. Demek ki köklerden uzaklaşınca efsaneleşme başlıyor. Şöyle de diyebiliriz: Ergenekon sözcüğünün kökü sayesinde çok eski atalarımız Ergenekon yurdunun konumunu ve işlevini biliyorlardı. Bu konum ve işlev metaforik de olsa, mitik de olsa, bir gerçeğin anlatımı da olsa bir şey değişmeyecektir. Tarih öncesi akıl indinde Ergenekon bir muamma değildir.”

Hicaz’a giden kimdi?

Sinan Terzi bir öyküsü ile yer alıyor dergide. Terzi, Söğüt’ün Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlenmiş. Dergiler hakkındaki düşüncelerini yakından bildiğim böyle değerli bir ismin dergide yer alıyor olması dergi adına umut verici.

Sinan Terzi’nin “Hicaz’a giden kimdi?” isimli öyküsü yer alıyor dergide. Yine keyifle okunacak, sorgulayıcı bir Sinan Terzi öyküsü bu.

“Ah rahmetli anacığın… Ne elleri öpülesi hanımefendiydi. Arnavut hanımları sert olur derler. Yalan! Sert değil onun adı. Net diyelim, inat diyelim, aksi diyelim, ters diyelim ama sert demeyelim. Mülayimdi rahmetli mülayim, damarına basılmadığı sürece. Babana bir güne bir gün zıt gittiğini görmedim. Bir kadın bir adama nasıl bakabilirse, nasıl sarıp sarmalayabilir, çekip çevirebilirse öylece pervaneydi Necati Bey’e. O Habbab çıkıp gelmese babanın kim bilir hangi hizmetini yaparken ruhunu teslim edecekti. Takdiriilahi akıbeti beyin kanamasıymış! Küt diye devrildi yanına, an içinde gitti. Yattığı yer nur olsun, çok net kadındı rahmetli. Hatırlıyor musun son cümlesi neydi Sündüs’üm?  Benimki de laf! Bir onu unutmadın:

‘Hicaz’a giden kimdi Necati Bey?’

Söğüt’ten üç şiir

Dedem Korkut Kitabı
Getirir bize
Uçan atlara binmiş
Kaf Dağı’nı


Seslenir bize
Her yerde
Dedem Korkut
Her zaman
Allah’ın dediği olur


Mustafa Ruhi Şirin

 muhteşem sarmalda imler sarsılır, deprem kıraç
mevsimin irsindedir. bungun serencâmlar doğar
güllerin yapraklarından. ince yağmurlar yağar
eski camlardan sızan akşamla. Birden canhıraş-


-tır hüzün âfakta, imsiz âhenînler son bulur.
sarsılır ten. buzlu bardaklarda donmuştur melâl.
(belleğin kırçıl ve murdar, güz çiçeklenmiş bir ur…)


Ali Günvar

Avuntuyla hazırladım kendimi ama tedirgin
Tırnaklarım kesilmiş saçlarım böyle taranmış
İhtimalsizim akşama kalmamı beklemeyin
Gömleğimin rengi beyaz lekesi adanmış


Mehmet S. Fidancı

Mustafa UÇURUM

Comments powered by CComment

More articles from this author

Hoparlörü tıklayıp seçtiğiniz alanı dinleyebilirsiniz Powered By GSpeech