Efsanelerle değişikliğe uğramış tarihi bir olayın izlerini taşıyan destan, bir milletin hayal gücünü en çok doyurabilecek en eski edebiyat biçimidir. Hangi edebiyat söz konusu olursa olsun kendiliğinden doğmuş ilkel halk destanlarının var olabileceğine bugün artık inanılmaz.
İlkçağın en uzak dönemlerinden bize kadar gelen destanlar bile bir edebiyat çalışmasının ürünüdür; sözlü bile olsa bilinçli bir çabanın ve kişisel bir yeteneğin verimidir. Bununla birlikte destanların kolektif bir yanı da vardır; destan kahramanı, bir çağın ülkü edindiği niteliklerin temsilcisidir. Tabiat üstü özelliklerle yüceltilen bu kahraman, destanın olağanüstü kaynağı olur.
Destanlardaki olağanüstülük, sanıldığı gibi zorunlu bir yapmacık ve süs değil; kolektif bir efsaneye hayat veren, destansı hayalgücünün özünden doğan bir özelliktir. Bu bakımdan destan hiçbir zaman edebiyattan eksik olmamış, eski kurallardan sıyrıldıktan sonra çağdaş edebiyatta da yeni şekiller olarak yaşamıştır.
ESKİ YUNAN
Yunan destanı, oldukça eski bir geleneğe dayanan Homeros'un şiirleriyle temsil edilir: İlyada ve Odysseia. Aedon'larca halk arasında okunarak yayılan ve başarı kazanan bu şiirler, aynı kahramanlar (Truva çevrimi) veya başka efsanevi konular (Thebai çevrimi) etrafında değerce daha düşük eserler yaratılmasına yol açmıştır.
VIII. yy.ın bilinen bu destan dizilerine, dini şenliklerde okunan prelüdleri, ilâhileri, destansı söyleyişleri de katmak gerekir; bunların Homeros şiiriyle tek ortak yanı lehçe birliğidir. Hesiodos'un çiftçi hayatını konu edinen İşler ve Günler (Erga Kai Hemerai) ile tanrıların soy kütüğü olan Theogonia'sı yunan ülkesinde görülen didaktik bir destan biçimini temsil ederler.
M.Ö. V. yy.dan bu yana kahramanlık destanları gelişmeye devam eder (Panyasis, Antimakhos); Khoirilos, Med savaşlarını anlatırken tarihi kaynaklardan ilham arar. Sonraları mitoloji ve ustalık merakı, İskender devrinde Rodos'lu Apollonios'un Argonautika eserlerinde görüldüğü gibi, hayal gücünü kesinlikle bastırmıştır.
ROMA
özel bir destan geleneğine sahip olmayan Roma, III. yy.dan sonra yunan geleneğini kendine uydurmaya çalıştı: Livius Andronicus, yalnız latinlere has en eski nazım şekliyle Odysseia'yı çevirdi. Büyük askeri zaferlerden ilham alan Naevius'un Kartaca savaşları'nı konu edinen eseri ve Ennius'un Annales'i (Yıllıklar) asıl Roma milli destanının ilk örnekleridir.
Lucretius felsefi şiiri De Rerum Natura'da (Tabiat Üstüne) arasıra destan havasına girmiştir; fakat, latin şiirine gerçek destan örneğini ise Vergilius verdi: gelişmiş bir sanat anlayışının bütün imkânlarından yararlanan Aeneis'de, kahraman Aeneas'ı Roma'nın ahlâk ülküsünü ve yiğitliğini canlandıran bir sembol olarak yüceltiyordu.
Kısa bir süre sonra Lucanus, Sezar ile Pompeius'un çatışmalarını Farsala adlı eserinde belâgatle anlattı. Böylece M.S. I. yy. sonlarından itibaren Latin destanı, Vergilius'un taklitleriyle (Silius italicus'un Punica'sı), yer yer güçlü parçaları olan Volerius Flaccus'un eseriyle (Argonautica) veya Statius'un bir iki duygulu şiiriyle (Thebais) IV. yy.da mitolojik destanlarında («Proserpina'nın Kaçırılışı») yapmacığa kaçan Claudianus sürdü; ama Honorius ordularının kumandanı Stilicho'yu överken («Gotlara Karşı Savaş» v.b.) Roma'nın milli duygularını güçlü bir anlatımla dile getirmeyi bildi.
AVRUPA EDEBİYATLARI
XI. ve XII. yy.larda Fransa'da büyük haç yollarındaki kiliseler çevresinde Chansons de Geste'ler (Kahramanlık Destanları) doğdu. Sayıları seksene ulaşan bu şiirler başlıca üç destan çevresinde toplanabilir: en önemli örneği Chanson de Roland ile Charlemagne çevrimi, imparatorun kişiliğinde Hıristiyanlığın yiğit savaşçılarını ve tatlı Fransa'yı yüceltir; Geste de Garın de Monglane ile Doon de Mayence ise şövalyenin savaş ve ahlâk faziletlerini över.
Rönesans’tan sonra fransız şairleri ilkçağ destan örneklerine yöneldi. Genellikle taklit havasından kurtulamayan nice eser arasında d'Aubigne, Les Tragigues'te (Trajikler) çoğunlukla güçlü bir destan yapısına ulaştı. Voltaire ve Chateaubriand'ın bir iki denemesinden sonra romantizm, halk geleneklerini sürdürme zevki, tarihi anlamı ve hayal gücüyle destan için uygun bir ortam yarattı. Lamartine, Vigny, Hugo, modern destan şiirinin üstün eserlerini verdiler. Çağdaş ilmi ve tenkitçi düşünce destana tamamen karşıt olmadığı halde Parnas'çılardan bu yana bu tür şiir artık kullanılmaz oldu.
Başlıca Alman destanı XIII. yy.da doğan Nibelunger'dir. İtalya’da Dante, ilâhi Komedya (Divina Comedia) adlı eserinde güçlü bir hayalle çağının din felsefesini ve halkın inançlarını dile getirdi. Aristo'nun Orlando Fruioso'su (Öfkeli Orlando) ilkçağ örneğinden yararlanarak şövalyelerin mucizevi efsanelerini anlatır.
Tasso'nun La Gerusalemme Liberata'sı (Kurtarılmış Kudüs), İlyada planına uygulanarak yazılmış, çağının İspanyol-Türk savaşlarının coşkusunu taşıyan hissi ve romansı bir eserdir. Portekiz şairi Camoes, Vasco de Gama'nın seferlerini anlatan Lıısiadas destanında milletinin değerlerini yüceltti. İngiltere'de Milton'un Paradise Lost'u (Kayıp Cennet) puritan topluluğunun destanıdır: Alman Klopstock'un Messias'ında insanlığın eylemleri, yaşayışı, özellikleri, çevreden iyice sıyrılmış bir şiir dünyası da kaybolur.
Rus edebiyatında ise (Slovu o Polku İgoreve) lirizm ile destan birbirine karışır, İskandinav ülkelerinde, Edda manzumesinin bazı bölümleri kuzey masallarının kahramanlarına ayrılmıştır, fakat İzlandalı Snorri Sturluson'un Heimskringla'sı gibi bazı mensur saga'ları da destandan saymak yerinde olur.
ASYA EDEBİYATLARI
Hint edebiyatlarının en eski eserleri arasında yer alan Ramayana, Mahabarata; yüzyıllarca bütün Hint sanatçılarının ortak esin kaynağı oldu. İran milli destanı Firdevsi'nin 60 000 beyitlik Şahname'sidir; en eski çağlardan başlayarak İran'ın efsanevi tarihini konu edinir: başka İran destanları arasında aynı döneme ait Garşaspname, Şehriyarnâme, Barzûname sayılabilir.
TÜRK DESTANLARI
Latince epos karşılığındaki büyük eserlere Yakutlar olongho (manzum kahramanlık şiiri, kahramanların hayat hikâyeleri), Kırgızlar comok (kahraman destanı), Müslüman Türkler de genellikle destan adını vermişlerdir. Sab ve irtegi kelimeleri de «hikâye, kıssa v.b.» anlamlarıyla destan karşılığında kullanılmıştır.
İslâm kültürünün etkisinde destan kelimesi mesnevi, vakayiname, tarih v.b. türlerle, çeşitli olayları konu edinen halk şiiri örneklerinin adı olmuş; modern edebiyatta da çeşitli türlerin anlatımında kullanılan genel bir kavram haline gelmiştir.
Divan edebiyatında aruz vezni ve mesnevi şeklinde yazılmış dini hikâyelerin (Yusuf ve Zeliha, Cimcime Sultan), fikri ve tasavvufi (Risalet-ün-Nushiye, Mantık-üt-Tayr, Fakrname), aşk hikâyelerinin (Leylâ ve Mecnûn), mensur nasihat kitaplarının (Kabusname), manzum vakayinamelerin (Düsturname, Dastân-ı Tevarih-i Mülûk-ı Âl-i Osman), mensur tarih eserlerinin Tac-üt-Tevarih), manzum masalların (Dastân-ı Ahmed Haramı), biyografilerin (Dastân-ı İmam-ı Ali), epik nitelikteki mensur eserlerin (Cengizname) hemen hepsinin orijinal adlarında veya bölüm başlıklarında destan kelimesi görülür.
Türklerin Anadolu'ya yerleşmeden önceki dönemde yarattıkları destanların bugüne kadar ulaşan yazılı metinleri yoktur. Bunların konu özetlerini ve bazı parçalarını, çoğu Çince, Farsça, Moğolca ve Arapça olan kaynaklarda bulabilmekteyiz: Firdevsi'nin Şehname'si, Reşidüddin'in Cami-üt-Tevarih'i, Cüveyni'nin Cihanküşa'sı, Mesudi'nin Mürûc-üz-Zeheb'i v.b. W. Radloff'un tespit ettiği Yaratılış Destanı ise bugün hâlâ Altay Türkleri arasında yasamaktadır.
Bazı Türkçe kaynaklarda da destanlar ile ilgili bilgilere ve destan parçalarına rastlanır: Kâşgarlı Mahmud'un Divanü Lûgat-it-Türk'ü, Yazıcıoğlu Âli'nin Selçııkname'si, Ebül Gazi Bahadır Hanın Şecere-i Türk ve Şecere-i Terakime'si v.d.
GÖKTÜRK DESTANLARI
Bozkurt parçasında Türklerin bir Bozkurt soyundan nasıl türemiş oldukları; Ergenekon parçasında, Türklerin Ergenekon'a sığınmaları, burada çoğalınca da dağı eriterek çıkışları; Köroğlu parçasında da Göktürklere bağlı göçebe Oğuzların, Horasan ve Maverayıhazar çöllerinde İranlılar ile yaptıkları mücadeleler konu edinilmiştir. Köroğlu parçası İslâmlıktan sonra Oğuzların İran Azerbaycanı ve Anadolu'ya gelmeleriyle bu bölgelere de yayılmıştır. Uygur destanları ile ilgili parçalara (Türeyiş, Mani Dininin Kabulü, Göç) Çin kaynaklarında rastlanmıştır.
Oğuz Kağan Destanı, söylenti ve tahminlere göre XIII. yy.ın sonu ile XIV. yy.ın başında yazıya geçirilmiştir. Destanda Oğuz'un doğuşu, başarıları, ölümünden önce imparatorluğu dört oğlu arasında paylaştırması «menkıbe-tarih» üslûbuyla anlatılmıştır. İslâmlığın Türklerce kabulünden sonra oluşan destani nitelikteki eserlerde İslam kültürünün etkisi belli olur.
Orta Asya ve Doğu Avrupa Müslüman Türk boylarıyla putperest Kalmukların ve Çinlilerin savaşları konu alan, Kırgızların Manas Destanı'nın ise son araştırmalarda 400 000 mısraı tespit edilmiştir.
Cengiz Han Destanı, Kıpçak bozkırlarında ve eski Uygurlar bölgesinde yaşayan Türk kavimleri arasında, oğuz ye Uygur hükümdar sülâleleri hakkında söylenen menkıbelerin Moğol istilâsından sonra Cengiz'in adı etrafında Cengizname adiyle toplanmış şeklidir (X1I.-XIV. yy.).
Oğuzlardan bize ulaşan tek destani metin Dede Korkut Kitabı'dır.
Türk destanlarının çağdaş romana doğru gelişimi boyunca sözlü ve yazılı geleneğin malı olan birtakım ara türler görülür. Bunlar destanların yazıya geçişi sırasında çeşitli etkiler altında kısmen biçim ve muhteva değiştirerek yeni bir anlatım türü olarak ortaya çıkar.
Battalname, Danişmendname gibi eserlerde, ağırlık noktalarını teşkil eden din uğruna savaşlar ve başarılar macera romanı havası içinde verilir. Gazavatname'ler ise Osmanlı üstünlüğünü toplumlara yaymak amacını güder. Bu arada İslâmlığın yayıcıları ve tasavvuf akımı önderlerinin menkıbelerini toplayan eserler de görülür. Menakıpname veya Velâyetname diye adlandırılan bu tür eserlerde, kahramanların çabaları ve savaşları manevi alanda olur.
Destanın yozlaşmasıyla sözlü halk geleneğinde de efsane, masal gibi türler ortaya çıkmıştır. Son devir şairlerinden bazıları genellikle Kurtuluş savaşını işleyen, biçim ve muhteva bakımından geleneksel destanlardan farklı, uzun epik şiirler yazdılar: Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Üç Şehitler Destanı (1949), İstiklâl Savaşı (Samsun'dan Ankara'ya, İnönü'ler) [1951], İstanbul-Fetih Destanı (1953), Yedi Memetler (1964), Çanakkale Destanı (1965), Kubilay Destanı (1968); Nazım Hikmet'in Sımavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936), Kuvayı Milliye (Memleketimden İnsan Manzaraları-Kurtuluş Savaşı Destanı) [1965-1968]; Cahit Tanyol'un İstanbul Fetih Destanı (1969); Ceyhun Atıf Kansu'nun Sakarya Meydan Savacı (1970); Yahya Kemal Beyatlı'nın Selimname adlı şiiri (Eski Şiirin Rüzgârıyla adlı kitapta, 1962); Behçet Kemal Çağlar'ın Battal Gazi Destanı (1968) v.d.
Âşık edebiyatında destanlar, dört mısralık bentlerden meydana gelir. Elde bulunan örneklerde bent sayısı 4 ile 121 arasında değişmektedir. Vezin genellikle 11 ve 8 hecelidir. Kafiye düzeni koşmada olduğu gibi ilk bentte a b a b (veya a b c b, ikinci ve daha sonraki bentlerde d d d b, e e e b, v.b. şeklindedir.
Destan konularını savaşlar, savaş kahramanlarının serüvenleri (Köroğlu, Kul Mustafa, Genç Osman destanları), deprem, yangın, kıtlık, ayaklanma gibi olaylar meydana getirir. Öğüt Destanı, Yas Destanı, şeklinde örnekler oldukça yaygındır. Ciddi olmayan konulardaki Sivrisinek Destanı, Tahtakurusu Destanı, Züğürtlük Destanı v.b. bu türün güldürücü ürünleridir.
Destanlar özel bir makamla okunur. Saz şairlerinin destanları ile İstanbul'da semai kahvelerinde okunan destanların besteleri birbirinden ayrıdır.