Önümde İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün 1990 yılı mezuniyet yıllığı duruyor. Yıllığa şöyle bir göz attığımda hocalarımdan üçünün aramızdan ayrıldığını, rahmet-i rahmana kavuştuğunu fark ediyorum ki bunların sonuncusu Ömer Faruk Akün, nâm-ı diğer Akün Hoca (5 Nisan 1926 - 2 Mayıs 2016). Üzerimde büyük emeği olan Akün Hocamıza Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.
Prof.Dr.Muharrem DAYANÇ
Prof.Dr. Muharrem DAYANÇ
Cevabında kaybolduğum sorular, eşiğinde kalakaldığım hayaller içindeyim.
Dışımda akan bir dünya, içimde buz tutmuş rüyalar. Ne dış âleme sözüm geçiyor ne içim laf dinliyor. Nereye gittiği belli olmayan bir koltuğa bırakılmış gibiyim. Beni rahatlatan tek seçenek, son durakta inecek olmam. Ara duraklar gerer beni. Hele ara durakta ineceği halde rahat rahat uyuyan insanlar yok mu, kıl olurum onlara. Bu ne rahatlık kardeşim. Teyakkuzda beklemeli insan.
Read more TREN-KAPI-MELEK Yorum yaz (0 Yorumlar)
Tanzimat döneminin doğum tarihi olarak biri başına diğeri sonuna yerleştirilebilecek en çarpıcı iki şahsiyeti -biraz fantastik de olsa- Kostaki Musurus Paşa (1807-1891) ile Samipaşazâde Sezai (1859-1936) olabilir. Bu yazı, bu iki şahsiyetin 1881-1885 yılları arasında Londra büyükelçiliğinde kesişen yollarından hareketle Tanzimat ruhuna doğru bir yolculuğu, bu yolculukta karşılaşılan bir yaşanmışlığa dayanarak döneminin “izzetinefis” anlayışına indirilen bir darbeyi ve bu darbenin devrin önde gelen bir aydınının iç dünyasında oluşturduğu infialleri ortaya koymaya çalışacaktır. Hadisenin ayrıntılarına geçmeden önce, bu iki devlet adamının/münevverinin/sanatçısının yolları kesişene kadarki hayatlarına şöyle bir göz atmakta yarar var.
Türk edebiyatının yaptıkları ve yazdıklarıyla iz bırakan şahsiyetlerinden biridir Abdülhak Hamit Tarhan(1852-1937). Hayatının en küçük ayrıntısı bile yüzlerce sayfalık romana, saatlerce sürecek bir filme dönüşebilecek kadar sarsıcı ve çarpıcıdır. Her şeyden önce o, esaret gerçeğinin yakıcılığını annesinin şahsında yaşamış ve içselleştirmiş bir bireydir. Tanzimat dönemini öğrencilerime anlatırken yaptığım genellemelerden biri şöyledir: Annesi küçük yaşta bir şekilde Kafkasya’dan geldiği için kölelik kavramıyla, dolayısıyla esaret temi ve bunun zıddı olan hürriyet düşüncesiyle erken yaşta tanışan aydınlar!


2000’li yılların başı.
Eskişehir’e geleli birkaç yıl olmuş. Haftada altmış saat derse giriyorum. Hem de gıkım çıkmadan. Hiçbir maddi beklentiye girmeden. “Mecburuz.” diyor Saadettin Yıldız hocam, “Yeterli elemanımız yok!” Böyle hasbî bir insan karşısında ince hesap yapılmaz gereği yapılır, o kadar. Hem de seve seve.
Ne güzel demiş şair, “Seher yola giren âşık gece Leylâ’da akşamlar”. Seher, Bartın’dan yola çıkan seyyah, gece Batum’da akşamlar mı bilmem ama ben akşamladım. Hayatımın belki de en yoğun, en sarsıcı bir ayını size anlatmaya niyetliyim. Başarabilir miyim bilmiyorum, deneyeceğim.
Fıkraları sevmeyen var mıdır, sanmam. Çünkü fıkralarda her insana hitap eden bir taraf mutlaka bulunur. Kimini güldürür fıkralar, neşelendirir; kimini hüzünlendirir, uyarır, eleştirir, düşündürür. Herkes nasibine düşeni alır latifeden/nükteden. Mutluyken okuduğumuz bir fıkra, mutsuzken ayrı bir renk ve şekle bürünür gözümüzde.
İlginç bir sahne anlatılır bu işinin ehli Amerikalı için:
Read more TEDDY ATLAS Yorum yaz (0 Yorumlar)