Metin SAVAŞ

Metin SAVAŞ
İlkel topluluklar dönemi milyonlarca yıl handiyse hiç değişmeden tekdüze bir şekilde akıp gitti. Bu milyonlarca yıllık tekdüzeliğin insan psikolojisine etkileri acaba nasıl olmuştur?
Ben şimdi burada bunu, hem romancı hassasiyetiyle hem de herkes gibi bir insan olmamın güdüleri ile anlayıp çözmeye gayret edeceğim. Şunu unutmayalım ki bir milyon yıl önceki insan da şimdiki insan da aynı mayanın hamurudur.
Read more İLKEL İNSANDAN MODERN İNSANA DUYGULARIN DEĞİŞMEZLİĞİ Yorum yaz (0 Yorumlar)
Dilbilimci Steven Roger Fischer bugün için Çin dillerinin sekiz ana lehçesi bulunduğunu bildiriyor. Fakat aslında bu sekiz ana lehçe Türkçenin lehçeleri gibi birbirine yakın değildir. Bilindiği üzere Çuvaşça ile Sahaca (Yakutça) ilk bakışta tanınmayacak kertede Türkçeden ayrı görünümlü iki farklı dil gibidir. Türkçenin diğer bütün lehçeleriyse birbirlerine epeyce yakındırlar. Çuvaşça ile Sahacanın başka dillermiş gibi görünmesine benzetirsek Çincenin sekiz ana lehçesi de böyledirler. Çin ülkesinin hâkim lehçesi Mandarin Çincesidir. Steven Roger Fischer ne diyor bir bakalım: “Çin dillerinin sekiz ana lehçesi aslında bir dil ailesi oluşturmaktadır. Çünkü bunların her biri pek çok lehçeye sahip olan, birbirleriyle anlaşamayan bağımsız diller haline gelmiştir.”[1]
Ergenekon Destanı anlatısındaki eli ayağı budanmış son Türk aynı zamanda, tek kalmış olması itibarıyla, ilk atadır. Çünkü yok edilmiş Türk kavmi, mitik anlatı kurgusu çerçevesinde düşünürsek, geriye sağ kalabilen son kişinin soyunun türemesiyle yeniden çoğalıp varoluş kazanabilmiştir. Bektaşilikteki devriye nazariyesiyle ilintili olan bu mitik kurgu son derece bariz bir şekilde sonsuz döngü anlayışının yansımasıdır. “Sufilerin dairesel varlık anlayışında son ontolojik yönden ilk demektir. Çünkü dairesel bir varlık anlayışında sonun başlangıca dönmesi ve onunla bir olması gerekir.”[1]
Metaforlar gündelik hayatlarımızda bizimle birlikte yaşayan yaygın kavramlardır. Bazı kavramlar dar alanlarda kullanılır. Örneğin hiç kimse kahvehane sohbetinde ya da çarşı-pazar alışverişinde ontoloji kavramını kullanmaz. Bu kavramı derinlemesine bilen kişi de kullanmaz, ne olup ne olmadığını bilmeyen kişi de kullanmaz. Felsefeciler felsefe yaparlarken kendi kavramlarını kullanırlar. Tıpçılar tıp dünyasının içindeyken kendi kavramlarını kullanırlar. Felsefeci Takiyettin Mengüşoğlu hırdavatçıya gittiğinde felsefi terminolojiyi askıya alır ve hırdavatçı karşısında çivinin ontolojisinden ahkâm kesmez. Bir cerrah tatile çıktığında köydeki Fatma Bacıyla sohbet ederken aort damarının işleyişini artık düşünmez. Meslek dillerinde de elbette sayısız metaforlar kullanılır.
Yabancılaşma olgusunu bizler çoğu zaman tek yönlü algılarız, tek yönlü düşünürüz ve tek yönlü yargılarız. Kişinin veya toplumun birtakım değerlerden, birtakım kodlardan uzaklaşması olarak yabancılaşma aslında iki yönlüdür. Yabancılaşma dediğimizde birtakım kodlar karşısında kişinin ya da toplumun tanınmaz hale gelmişliğini kastediyor gibiyizdir. Tabii aynı şekilde kişi veya toplum da o birtakım kodları kendisine tanınmaz kılıyordur. Yabancılaşma kavramını Hegel ve Marks üzerinden sorgulayan Umberto Eco “Açık Yapıt” adlı kitabında bu kavramın gerçekte iki boyutlu olduğunu ortaya koyuyor. Yabancılaşmanın ilk boyutu başka bir şey adına kendinden vazgeçme, o başka şeye kendini bırakma, kendisini ona kaptırma ve kendisi dışında bir şeyde başkası olma durumudur. O başka şey tabiatıyla dışsal bir güçtür.
Read more YABANCILAŞMA OLGUSUNA YÖNELİK BİRTAKIM DÜŞÜNCELER Yorum yaz (0 Yorumlar)
Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi olarak Oğuz Kağan Destanından Cengiz Han’a, Türklük düşüncesi dışında olarak da Napolyon’dan Adolf Hitler’e, Emevi-Abbasi ihtiraslarından Evangelist saplantılara dek Dünya Egemenliği hedefi hep var olmuştur. Çin de bugün itibarıyla aşırı özgüven nedeniyle Asya kıtasının bütününe tahakküm etme arzusunun işaretlerini vermektedir. Tabiatıyla her güç unsuru kendisindeki Dünya Egemenliği hedefine meşruiyet yükleyecek birtakım dayanaklar bulmakta, üretmekte ve ileri sürmektedir. George Orwell’ın 1984 adlı romanındaki kurguda gezegenimizin üç süper devletçe paylaşıldığını tekrar hatırlayalım.
