Prof.Dr.Hilmi ÖZDEN

Prof.DR. Hilmi ÖZDEN
19. YÜZYILDA KAFKAS MACARLIĞI FİKRİ
19. yüzyılda, ilk zorlu etnografik, arkeolojik, dilbilimsel ve tarihi eserlerin ortaya çıktığı Macaristan'da bilimde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Macar Bilimler Akademisi, dergiler, kütüphaneler ile bilimsel topluluklar kuruldu ve çağın tarihçileri modern tarih yazımının temellerini küçümsediler. Tarih bilimi tarihöncesine büyük önem verdi ve Macar anavatanını arama, tarihçinin en asil ve en önemli görevlerinden biriydi. Zaten 18. yüzyılda Macarların kökeni teorileri - Fin-Ugor veya Türk-Tatar - hakkında bir tartışma başlatmıştı. Bu teoriler ve temsilcileri, bilimsel dergilerin sütunlarında ve yeni kurulan Akademi'nin duvarlarında baskın bir konuma sahip olsalar da, hem Türk-Tatar kökenli hem de Fin-Ugor akrabalığı fikrine karşı pek çok muhalif vardı.
Read more MACAR KAYNAKLARINA GÖRE TURAN COĞRAFYASINDA (KUZEY) KAFKASYA Yorum yaz (0 Yorumlar)Türk Romanı’nda mizah, Tanzimat dönemi yazarlarına kadar uzanmaktadır. Fakat mizah ile ironi arasında net ayrımların yapılmadığı bu dönem yazarları için mizahî roman yazma niyetiyle roman kaleme almışlardır diyemeyiz. Örneğin: Ahmet Mithat'ın ironik öğeler taşıyan bir romanı "Müşahedat"tır. Bu roman üst kurmaca örneği olup, "romanın romanı"dır. Her ne kadar Ahmet Mithat Efendi bu romanını, Emil Zola'yı örnek alıp "natüralist roman" örneği olarak nitelendirse de, "Müşahedat", bir romanın nasıl yazıldığını konu alması yönüyle üst kurmacadır.
Read more MİZAH, TARİH VE İNSAN- 3 Yorum yaz (0 Yorumlar)Bedenimiz üzerindeki kontrol ve etkimiz konusunda kendimizi küçümsüyoruz. Bizler kalbimizin, midemizin kendiliğinden çalıştığını ve onların üzerinde bir kontrolümüz olmadığını düşünüyoruz, oysa yapılan araştırmalar bunun tam aksini gösteriyor. Duygularımızın oluşum mekanizması ve değiştirilebilme kapasitesi hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Bize ait olduğunu düşündüğümüz birçok korku, öfke, sevinç duygularının aslında taklit yoluyla öğrendiğimiz, belki de bir başkasının duygulanımları olduğunun farkında değiliz.
Read more MİZAH, TARİH VE İNSAN- 2 Yorum yaz (0 Yorumlar)
XIII. yüzyıl başlarından itibaren dağınıklıkları ve gittikçe daralan imkanları nedeniyle hayat şartları zorlaşan Kıpçaklar, özellikle kıtlık ve hayvan hastalıklarının baş gösterdiği yıllarda, Deşt-i Kıpçak’ta İslavların da etkisiyle eski tarihlerden beri devam ede gelen bir geleneğe uyarak sıhhatli ve gürbüz çocuklarını para karşılığında başka müreffeh ülkelere göndermeye başlamışlardır.
“Turgay YILDIZ’a Saygı ve Dostlukla”
GÜLMENİN TARİHİ
Başlangıçta Gülme vardı. Yaklaşık olarak İÖ üçüncü yüzyılda yazılmış simya konusundaki bir Mısır papirüsüne göre dünya böyle oluşmuştur. Tanrı, ne zaman bir Eski Mısırlı gülse, kendiliğinden havayı temizliyor, neşeyle dünyayı yeniden yaratıyordu.[1] Yahudiler ve Hıristiyanlar da Tanrı'nın soluğunu kutsal sayarlar, ama Tanrı'ya bir ağırbaşlılık havası egemendir. Yahudi geleneğinde, Tanrı bir avuç toprağa soluğunu üfler ve Âdem'e can verir. Ne var ki, Âdem yasak meyveden tadabilmek uğruna Tanrı'ya itaatsizlik ettikten sonra. Tanrı onu en zayıf noktasından cezalandırıp soluğuna bir sınırlama getirir. Tanrı Yahudilere yaşamlarının sonunda soluklarını (ruach) ona geri vermelerini buyurur. Soluk, gelişimizle gidişimizi belirler; bir soluk alışla dünyaya gelir, bir soluk verişle dünyadan ayrılırız. Bu değerli armağanın geri verilmesiyle, yaşam çemberi sürekli olarak döner, sonsuz bilgeliğiyle Tanrı'nın her zaman son gülen olmasını sağlar.[2]
Read more MİZAH, TARİH VE İNSAN- 1 Yorum yaz (0 Yorumlar)
“Çocuklar gelin gelin, çabuk olun saklanın, yine musallat oldular”. Kerim ağa odanın altına yaptığı gizli bir mahzene çocuklarını sakladı. Bölücü teröristler köylerden çocuk kaçırıyorlardı. İnsanlar illallah etmişti, vatandaş “barış süreci” diye aldatılıyordu. Dağa gitmemek için canına kıyanlar bile vardı. Fakat bunu duyurmak sağır kalplere mümkün değildi. Kerim ağanın kardeşinin kızını PKK sürüleri dağa kaldırdığından beri aile tedirgin ve bitkindi.
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği emanetini “21. Mart. 2014” Nevrûz günü Tataristan’ın Başkenti Kazan’a teslim etti. 21. Mart. 2014 sabah 10.00’da vilayet meydanında Nevrûz ateşinin yakılması ile törenler başlamış oldu. Dede Korkut gölgesinde yakılan Ateş Türk Boyları ve Akraba Toplulukları arasındaki dostluk çırasını da tutuşturmuş oldu. Ateşin harlandırıldığı, örs üstünde demirin dövüldüğü “Ergenekon” destanımızın temsil edildiği bir başlangıç yapılıyordu.
Bir Ramazan ayı başlangıcının öncesi cumada vaaz veren konuşmacı hoca önce Türkçe, Sonra Arapça, en sonra da İngilizce konuştu. Bunun üzerine. Önce “müezzine” ve “cemattaki bir ilahiyat hocasına” aramızda “İngiliz misafir mi var dedim”. Onlar “hayır, bizde anlamadık, niye böyle konuştu” dediler. Bunun üzerine ayağa kalkarak cemaata hitaben "Is there any english man in this here" (Burada İngiliz herhangi biri var mı?) diye seslendim. kimse el kaldırmadı. Namazı kıldıracak hoca “namazdan sonra konuşalım” deyince ona ; "vaktimizi vaaz'a aldırıyorsun" dedim ve namaza başladık.
26/Şubat/ 2014 çarşamba günü Ankara Irak Kültür Ateşeliği’nden Muhammed Beyatlı Bey telefonla arıyor “Hilmi Bey, Cuma gün Irak Kut kentine gideceksiniz…”
Nedir ne değildir, öğrenemeden yurt dışı işlemleri için pasaportumu Muhammed bey vasıtası ile Irak Büyükelçiliğine gönderiyorum. O aynı zamanda Türk Dışişleri Bakanlığına da bilgi verecek. Bu arada KUT kentinde Üniversite Günleri olduğunu öğreniyorum. İlgi ve çalışma saham olan “Ratlarda damar anastomoz teknikleri”ni anlatacağım. Öğretim görevlisi. Dr. Semih Öz Bey ve Fakülte Bilgi işlemden Zekeriya Bey birlikte bana üç adet video görüntülerini daha önce hazırladığımız CD ve DVD’leri çoğaltıyorlar. Akşam eve geldiğimde eşim Müjgân Hanıma Irak’a gideceğimi söylüyorum.
Bir kaç aile çocuklarımızla birlikte Osmanlı Cihan Devletinin kurulduğu yerleri görmek ve taze gönüllere, körpe dimağlara Söğüt’teki Vatan havasını tattırmak istedik. Hayati ÇETİN kardeşimizin Söğüt Belediye Başkanı Osman GÜNEŞ beyden aldığı randevu ile gezimize başladık. Osman Bey ziyaretimiz sırasında Söğüt Şenliklerinin başlangıcı, Ertuğrul Gazi ve Kayı boyu hakkında detaylı açıklamalar yaptı. Çocuklara verdiği kitapçıklar ve broşürlerle yanından ayrıldık. Daha sonra Söğüt Müzesini, Bilecik Üniversitesi sergisini gezdik.