Yaratılmışlar içinde sadece insana verilmiş olan akıl nimeti düşünce ve anlama işlevleriyle ortaya çıkar. Düşünme ve anlama sayesinde insan, iç ve dış âlemi tanır, yorumlar ve pek çok konuyu yeniden üretir. Düşünme ve anlamanın çeşitli yolları bulunmaktadır. Bunlardan birisi okumaktır. Okumak, sözlüklerde; ‘’ Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları seslendirmek veya düşünceyi anlamak.’’ karşılığında kullanılmaktadır.
Yüce Kitabımız Kur’an- Kerim ; ‘’ 'Yaratan rabbinin adıyla oku.’’ ayeti ile başlamaktadır. Kur’an-ı Kerim’i okumak, ‘’tilavet’’ terimiyle ifade edilmektedir. ‘’Okumak, tabi olmak’’ anlamlarına gelen tilavet terimi; “Kur’ân-ı Kerîm’i hem okumak hem de emir ve yasaklarını, teşvik ve uyarılarını hayata geçirmek suretiyle Allah’ın kitabına uymak” şeklinde açıklanmaktadır. Tilavet terimi bazı kaynaklarla kıraat kelimesiyle eşanlamlı gösterilmektedir. Tilavet, daha çok anlamaya yönelik okumadır.
Mevlana, Mesnevi’ye; ‘’bişnev (dinle)’’ sözüyle başlamıştır. Yine Mesnevi’nin önsözünde ; ‘’ "Bu Mesnevi kitabı Allah'ın sırlarının ve ona ulaşma yollarının öğretilmesi hakkında, sırların açıklayıcısının açıklayıcısının açıklayıcısı ve dinin aslının aslının aslından bahseder.’’ diyerek amacını açıklamıştır. Mesnevi’yi ‘’ney’’ metaforu üzerinden dinleyerek sırların aslına vakıf olmak mutlak hakikate ulaşmanın yoluna girmek anlamındadır.
‘’ Dinle neyden, duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana.’’
Dinlemek; duymak, işitmek için kulak vermek, muti olmak, itaat etmek, söz tutmaktır. Yüce olan söz dinlenir, ona değer verilir. Söz söylemek için duymak, işitmek ve dinlemek gerekir. Dinlemesini bilmeyenler güzel söz söyleyemez.
Araf suresi 204. ayette, ‘’ Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve sessiz durun ki rahmete nâil olasınız.’’ buyurulmaktadır. Ayetin tefsirinde ; ‘’ Hem hakiki hem de mecazi anlamda Kur’an’a kulak vermeyi emrettiğini kabul ederek, Kur’an okunurken başka şeylerle ilgilenmeden onu saygıyla ve dikkatle dinlemek, bununla da yetinmeyip buyruklarını yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmaktır.’’ denilmektedir.*
Dinleme, bilinçli bir çaba olup yoğunlaşmayı ve dikkat etmeyi gerektirir. Dinleme, iletişim ve öğrenmenin temel yollarından biridir. Dinleme, verilen iletiyi doğru bir biçimde algılama, anlama, yorumlama ve değerlendirme gibi süreçleri içerir.
İşitmek de dinlemenin önemli öğelerinden birisidir. İnsan, dinlemeyi kulağıyla ve buna bağlı olarak işitmeyle yapar. Bu yüzden Yunus Emre’nin şiirlerinde yarenlere seslenme ‘’işit’’ fiiliyle başlar: ‘’
“İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Niçe yumşak söylese sözü savaşa benzer’’
İşitilmesi gereken sözdür. Söz ise, aşkı olan gönüllerden ‘’kulağında kalana’’ söylenir. Kulak, işitmenin yanında bir denge organıdır. Denge fizikle ilgili olduğu kadar, ruhsal yapının sağlıklı olmasının da konusudur.
Dinleme ve işitme Türk düşünce dünyasının iki abidevi şahsiyeti Mevlana ve Yunus Emre’nin eserlerinde önemli bir yere haizdir. Çünkü insanlara nasihat etme, onların dünyalarını aydınlatma geleneksel sohbet toplantılarında yapılır. Sohbetler; ortak bilincin oluşması, barış, hoşgörü, sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik gibi birçok erdemin gönüllerde yerleşmesine ve sürdürülmesine yardımcı olmaktadır. ‘’Kitap merkezli’’ Türk medeniyeti bu sayede varlığını ebed-müddet etmesini bilmiştir. Buradaki kitap, elbette Kur’an- Kerim’dir.
Sohbet, Türk sosyal yapısında eğitici bir özellik taşımaktadır. Bu geleneksel özellik; barana, cümbüş, muhabbet, oturma, oturak, oturmah, sıra yarenler, sıra geceleri, gezek, sıraname, sohbet, ferfene, erfane, arfana, delikanlı teşkilatı, gençler heyeti, sıra yâranleri, velime geceleri, kürsübaşı sohbetleri, keyf/kef, oda teşkilatı adlarıyla halen devam etmektedir.
Secde suresi 9. ayette Allah: ‘’ Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.’’ İnsanın yaradılış basamaklarını bildirmektedir. İşitme, görme ve anlama şükredilmesi gereken nimetlerdir.
Mevlana ve Yunus Emre, Yüce kitabımızdan aldıkları feyizle sözlerine ‘’dinle’’ ve ‘’işit’’ diye başlamışlardır. Beş duyu algıladıkları nesneleri anlamlandırmak üzere akla gönderir. Akıl, duyu organlarından gelen algıları anlamlı hale getirir.
Okuyan, dinleyen ve işitenlere ne mutlu…
* Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 654-655