Türk Dil Kurumu, duyguyu; bir olay, kimse ya da nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu, uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenim anlamlarına karşılık olarak vermektedir. Duygu kuramı üç ana başlıkta toplanmaktadır. Bunlar; fizyolojik, nörolojik ve bilişsel kaynaklı duygulardır. Başka bir deyişle duygular; beden, sinir sistemi ve düşünce tepkileriyle oluşmaktadır.
İçerik itibarıyla iki tür anlatımdan söz edilir. Birincisi aklı ve mantık ölçülerinde gelişen deneye dayanan, pratik ve teknik anlatımdır. İkincisi ise duyguya dayanan mitik, simgesel ve sihirli bir anlatım olarak belirtilmektedir. Bazen bu içerik birbirine karışmış olsa da böyle bir kategori oluşturmanın konunun daha iyi anlaşmasına zemin hazırlayacağı açıktır. İşte şiir, bu ayırımın ağırlıklı olarak ikinci kısmıyla ilgilidir.
Hüzün; istenmeyen bir durumun başa gelmesinden veya geçmişteki bir kayıptan dolayı duyulan keder, üzüntü şeklinde tanımlanmaktadır. Hüzün; keder, üzüntü, hazin, hazan kelimeleriyle anlam yakınlığındadır. Ferah, sevinç ve mutluluğun karşıtıdır. Hüzün, kederli olmaktan doğan bir iç sıkıntısıdır. Hüzün, iradi olmayıp kederli duygunun üzüntü şeklinde davranışa çıkmasıdır. Hüznün sonu hüsrandır.
Hüzzam, Türk müziğinde koyu hüzün arz eden bir makamdır. Yaralı gönüller, hüzzam şarkıları dinleyerek hüzne yol bulurlar:
‘’Ayrılık ümitlerin ötesinde bir şehir
Ne bir kuş, ne bir haber, ne de bir selam gelir
Çaresiz seslenişler, beyhûde bekleyişler
Bir teselli yerine hüzünlü akşam gelir
Ne bir kuş, ne bir haber, ne de bir selam gelir’’ Bu duygu, Şahap Gürsel’in güftesini Avni Anıl’ın kanatlandırmasındaki hüzündür.
Hüzün, şairlerin etkilendikleri temel duyguların başında yer alır. Yahya Kemal, Duyuş ve Düşünüş başlıklı şiirinde ölümlerin bile eski hüznünü kaybettiğini söyler:
‘’Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü
Lâkayt olan mühimsemiyor gamlı bir günü’’
Attila İlhan, elde sadece hüznün kalacağını dillendirir:
‘’ hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün’’
Gönülde bir gariplik ve burukluk hissedilir. Arzulanan bir şey elden kaçar veya istenmeyen bir şey başa gelir. İşte şimdi tasa, üzüntü, gam ve kederin vaktidir. Peygamber’in amcası Ebu Talip ile eşi Hatice’yi kaybettiği 619 Hüzün Yılı kabul edilmiştir. Hüzün, ölüme eştir.
Bizim de gönlümüz kederlerin birikip taşması sonucunda Hüzün Çağı şiirimizde çağıldadı:
HÜZÜN ÇAĞI
Bütün hüzünlerin öznesiyim gecelerin ayazında
İnce siyah tülden yalnızlığımı bürünürken karanlık
Mazinin izlerinde arıyorum kayıp istikbâlimi
Oysa nafile bekleyiş ve kayıp bir özlemdir gelecek
Ben hicran yurdunda oturuyorum tek başıma
Hem gurbetim hem sıla başka iklimlerin yabacısıyım
Öylece duruyor ayağımda bukağı kanadımda kırıklar
Kötürüm düşlere sürgün ediliyor gözlerimdeki buğu
Çiçekli bahçelerim hapsediliyor mühürlü kapılarla
Yüreğim çilelerle dövülüyor örsle çekiç arasında
Her sabah yorgunluğuna uyanıyorum yenik sevdamın
Dudağımda çoğalıyor artık feryadımın sancısı
Yaralarım depreşiyor düşen yaprakların savruluşunda
Yeni tuzaklar kuruyor vefasız Eylül sararmış anılarıma
İçimde esrik bir türküyle soludukça yağmurun rüzgârını
Fırtınalı bir isyana teslim ediyorum yenilmişliğimi